YUMAK
- Alo! Anne sen misin? Efendim Anne! Evdeyim gel sen tamam çıkmayacağım. Yok Anne gel, tamam kimseye söz vermedim oturuyorum zaten. Tamam gelirken bir şey getirme dolap taşacak. Öptüm!
Ortalığı toparlayayım hemen. Gerçi Anneme göre bu evin dört kişi ile toplanmış hali bile dağınık ama ne kadar az dağınıklık o kadar az fırça!
Ding Dong!
- Geldiimmm.
- Anne Hoş geldin gel!
- Hoş bulduk kızım. Buralardan geçiyordim yolumu bir göreyim dedim seni özledim.
- İyi ettin gel ama evin haline laf söyleme ne olur. Çalışıyorum biliyorsun.
- Aman kızım, ben dırdırcı mıyım, aşk olsun. Benim ayakkabılarımı rafa kaldır yalnız.
- (Gülümseyerek) Tabii hiç laf söylemeyen başka Anne var mı acaba?
- Dalga geçme benimle!
- Salona geç ben çay koydum. Tamam.
…
- Kızım nereye oturayım ben bu örgüler ne böyle?
- Canım sıkıldı işten gelince kafa dağıtmak için bir şey örmeye başladım. Aslında bunu örmeye iki gün önce başladım da sonra fikir değiştirdim, çok renkli bir kazak öreyim dedim. Malum kış geliyor.
- Sen örgü işini ilerlettin mi bakıyım?
- Eh işte bilirsin severdim çocukken senin örgülerinle uğraşmayı. Arada basit şeyler örüyordum. Geçenlerde çarşıdan şişler aldım, biraz da ip. Başladım işte.
- Kızım, evin kasvet kokuyor, bir derdin mi var senin? Yüzün de ekşi?
- Anne kondurma hemen, yok kondur, evet canım sıkkın. Hem işte canım sıkkın hem de … neyse. Babam nasıl?
- Babanı bilmiyor musun? Çiçeklerle bozdu evde daralıyorum onunla uğraşmaktan. Emekli olunca dırdır makinesine oldu. Onu balkonda çiçekleriyle bıraktım aşağı sokağa Aysel’e geldim. Oradan da sana uğrayayım dedim. Gidicem fazla oturmam zaten.
- Aşk olsun kal sana yemek hazırlarım hem ben de yemedim.
- Yok, gidicem de senin canın neye sıkkın bir anlat bakalım.
- Hiç canını sıkmayayım. Gel şimdi çay demlenir içeriz.
- Bu örgünün hali nedir kızım. Karışmayayım diyorum ama kızım bu örgünün içinden ipler geçiş, dolaşık olmuş bu.
- İpleri araya kaçırmışım dalgınlıktan, bir sıra dönünce araya uydururum dedim öyle bıraktım.
- Kızım olur mu öyle örgü, ver şunu bana bakıyım!
- Anne, elleme sen ben hallederim.
- Halledersin bilirim. Hatırlıyor musun? İlk örgünü 4 numara şişle örmüştün. Hani ilkokula giderkendi.
- Hiç unutamam, Anneannem de vardı yanında ve siz iki koldan masaörtüsü örüyordunuz harıl harıl. Ben size özenince üç gün ellerimi tutup tarif etmiştiniz bana da becerememiştim. En sonunda Anneannem yan odaya götürüp baş başa sakin kafa ile ilk ilmekleri attırıştı bana. Netice de lif örmüştüm ama çok kullanamadık, çözüldü.
- Kızım, güzel günlerdi. Rahmetli Annem sabırlı kadındı. Benim gibi çok konuşmazdı, beklerdi hep.
- O gün ben sizi izlemiştim. Sen hemen birkaç ipi kullanarak karışık bir işe girişmiştin. İpler yine dolanmıştı. Önce basit şeyler örmekle yetinmeni söylemişti Annem sana. O gün de böyle dolanmıştı bütün ipler. Biz tabii sana güldük durduk. Ama Annem seni çok severdi. Onun ilk göz ağrısıydın sen. Bakıyorum örgü yine aynı durumda.
- Hayatım da öyle Anne!
- Dökül bakalım ben çayı getiririm. Sen onu unuttun!
- Vallahi nereden başlayayım ki. Biliyorsun işimde yeterli parayı alamıyorum. İkide bir sizden destek istiyorum zor geliyor. Bu ara bir teklif var. Onu değerlendirmek istiyorum ama bu şehirden gitmem gerekiyor, sizi bırakmak da zor geliyor. Bu işyerinde bir arkadaşım var…
- Özel biri!
- Ya Anne senden neden kaçıramıyorum kendimi ben ya…
- Tamam, kızım Anneler anlar, devam et.
- Onda da kararsızım, gidersem o da bitecek gibi. Çalışacaksam da kariyerim oradan devam ediyor. Zor kararlar!
- Çözmek istiyorsan biraz geriye sarmalısın kızım.
- Nasıl?
- Basit! Bak şu örgü gibi, Dört renkten kazak örmek kim sen kim kızım. Abartmışsın, ipler de dolanmış. Bunu buradan sonra örerek kurtaramazsın. Çaya 4 şeker atılmaz kız dur!
- Ya Anne ben öyle seviyorum karışma sen!
- Şeker hastası olacaksın, neyse şimdi bu örgüyü alttaki 4–5 sıraya kadar bir sök. Renkleri yumak yumak topla kenara koy. O lastik payı gibi olsun bak ben sana göstereyim bunu “Selanik “ ör sen! Esnek olur, kazakta iyi gider. Üste yakın sırayla iki renk geçersin düz, yine güzel olur. Hem 4 renk öreceksin, hem sıkı olacak, makine misin sen kız? Olmaz o.
- Ver sökeyim ben. Ya buraya kadar da ne uğraştım. Ama Anne şuradan kırmızı ipi kessem olmaz mı?
- Orada deli yumağı gibi yarım çile yün var yazık kızım. Biraz emek ver. Sabırlı ol!
Yumakları yana yığarken Annem ağır ama tek tek yerine oturan cümlelerle kafamdaki soru işaretlerini sildi. Her kadına Annesi lazım hayatta sanırım. Bu yaşa geldim, iş güç sahibi oldum, okudum ama ya kek tarifi ya örgü soruyorum mutlaka. Sormak bitmiyor. Yumakları kenara dizince ortalık sakinledi. Mavi kazağı tek renk ördükçe yığılan ip de bitti. Yeni çileye geçecekken Annem kalkıverdi. Gözlerime dik dik bakarak;
- A benim aceleci kızım, hayat o kadar uzun ki, o örgüyü ördüğün ve Annemle topladığın gün dün gibi. Daha hayatta çok zamanın olacak bir şeyler yapmak için. Zamana yay ki işin bitince sıkılmayasın. Birkaç işi birlikte yürütürsün belki ama hiçbirinin hakkını vermezsin. Ben evde barbunya pişirecektim ama Babanın çiçek saksı muhabbeti dikkatimi dağıttı. Yemek yapıp bir de ona laf yetiştirirken baktım ki yemeğe salatalık doğramışım. Öylece bıraktım ve çıktım. Babana da kıyamam bilirsin. Aynı anda birkaç işi zaten pek beceremem. Yapana da garip garip bakarım. Benim Zeytinyağlı Barbunyam meşhurdur bilirsin. Bir kere bile uyduruk pişirmedim. Şanıma yakışmaz değil mi… Hahaha…
- Ay, Anne âlemsin vallahi. Senin yanında bazen kadınlığımdan utanıyorum. Senin yaşına geldiğimde senin kadar neşeli olabilir miyim?
- Ben de uçan balon değilim kızım, ne sıkıntılarımız oldu bizim de hayatta. Sana hissettirmemeye çalıştık ama bir kısmına şahit oldun. Elden bu geldi ama bak elde olanlar da güzel. Örgü ve yumakları unutma! Bir şeyler yolunda gitmiyorsa iteleme. Annem derdi dersin. Sağlam olan son yere kadar sök ve sabırla yeniden ör. Mutlaka sonuç alırsın.
- Annem! (Sarıldım)
Annem gitti ve çekyatın üzerine oturdum bağdaş kurup. Bakıyorum da + renkli yumak masum masum duruyorlar. Ben onları birbirine dolamasam onların hiç de suçu yok. Oysa biraz önce burası panayır yeri gibiydi. Annem eski kadın sonuçta. Görmüş geçirmiş böyle oluyor demek ki. Beni hissetti ve geldi ama bana geldiğini de belli etmedi. Acaba o hiç dolaştırdı mı iplerini gençken? Hiç anlatmaz kendi gençliğini. Sanki hayat biz doğunca başlamış gibi hep bizim çocukluğumuzu anlatır. Anne olunca yeniden mi doğuluyor acaba?
Giray – 18.09.2012