Monday, July 23, 2012

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ - 2. Gün

Uykusuz geçen gecenin ardından, "HAŞLANMIŞ BETÜL" kokusuyla uyandıktan sonra saat 8.45'de tam da söz verdiği saatte yine abimin hocası bizi hava alanına götürmeye geldi.Onlara ne kadar dua etsek azdır demekle yetiniyorum çünkü dua için doğru kelimeleri bulamıyorum...Karla karışık yağmur gibi sümükle karışık gözyaşı kıvamında bir vadalaşma sahnesini abimle paylaştıktan sonra uçuş saatinden 3 saat önce hava alanında olmanın verdiği rahatlıkla resmi işlerimizin bir kısmını halledip kahvelerimizi içmeye oturduk :D Valizlerimizi uçağın bagaj bölümüne aktarmak için beklediğimiz sıradaki güvenlik görevlisi pasaportlarımızı kontrol edip valizlerimizi etiketledikten sonra "Ne zaman geldiniz Türkiye'ye" diye bir soru yöneltme ihtiyacı duydu anneme....Tuhhhaf çokk tuhafff demekten alamadım kendimi....Daha sonra annemin, uçağa götürmek için yolcuları alacak otobüsün geleceği kapının olduğu yere geçerkenki son pasaport kontrolünü yapan görevlinin Jim Carrey'e ne kadar çok benzediğine dikkat çekmesi üzerine adamın suratına bir kahkaha patlatıp adamın önünde abuk subuk Jim C. hareketleri yapmaktan kendimi zor alıkoyabildim....


 "İstanbul benim canım, vatanımda vatanım" hesabı vatanıma "VATANMDAKİ VATANIM"dan veda etmenin verdiği huzurla uçağımıza bindik...Şunu belirtmek istiyorum ki görevliler çok güler yüzlüydü...(Bu arada ben şu an bloga yazdıklarımı o zaman blogger için not tuttuğum defterime yazarken tam da MANŞ DENİZİ'nin üstünden geçiyorduk) Arabadayken bile tuttuğu için midesi bulanan ben, uçak kalkışa geçtiği zaman kusmamak için kendimi çok zor tuttum....Hala da midem bulanmakta...İstanbul'dan yola çıktığımızda saat 13.00'dı. Yani İngiltere'ye vardığımızda saat Türkiye saatine göre 5 civarı olmalıydı yanılmıyorsam ama aradaki saat farkı nedeniyle İngiltere saatine göre daha 3'ü çeyrek geçiyordu :D Bermingham hava alanındaki görevlinin sadece ve sadece "Turkish passaports to left side" demesiyle tereyağı kıvamına geldik annemle.Aman Allah'ım o ne aksan o ne aksan.Sadece o amca değil ki bütün görevliler...Hepsi de çok kibardı. Tam "ayakbastı" kağıtlarımız onaylanıp anca oradan geçtiğimizde İngiltere'ye gelmiş sayılacağımız kapıdan girecekken, bir güvenlik görevlisi ya da polis bilemiyorum bizi durdurdu.Gayet kibar bir şekilde ve muhteşem bir aksanla babamla selamlaştıktan sonra annemle benim olduğum yöne dönüp "Hello there" dedi...Tabii bizim ailecek elimiz ayağımıza dolaştı. Ya adamı anlamazsak ya o bizi anlamazsa paniği içinde kıvranırken adam babama "If you can't understand me I can speak slowly" dedikten sonra babamın farklı anladığını ve farklı bir yanıt vereceğini anlayıp "YOOOOO!!HAAYIIIIRRRR" deyip babamın önüne atladım..desem yalan olur sadece babama ne dediğini açıklayıp adama dönüp "YES PLEASE" dedim.Adam yanımızdan ayrılırken "İlk gelişiniz mi bu?" dedi "Biz daha "Yes" demeden "Çok sevecen bir ailesiniz, keyifinize bakın" dedi  :D Bütün işlerimi ras gittikten sonra gönül huzuruyla evimize geldiiikkk :D:D:D:D En son olarak şunları söylemek istiyorum; uçağa bindiğimde çok duygulandım...Akıl sağlığı yerinde olan bir insanın, uçağa binip de, havalanıp da, bulutların üzerinden aşağıya baktığında Rabb'imin kudretini, ve onun büyüklüğü karşısında kendi acizliğini nasıl olur da fark etmez??!!

Aşağıdan baktığımızda büyüklüğüyle bizi ürküten gökdelenlerin bile yukarıdan bakıldığında  ne kadar minik göründüğünü gören bir insan, o gökdelenin yanında bile ne kadar küçük olduğunu düşünüp de kendini, uzaklaştıkça neredeyse görünmeyecek derecede ufalan Samanyolu Galaksi'siyle kıyasladığını ve kum tanesi  'Nedir bu kendine güven insanoğlu , nedir???'

No comments:

Post a Comment